Biz sanki “ana toplumu” yuz. Saçını süpürge edip, her türlü zorluklarla mücadele edip çocuklarını okutan anaların öykülerini sık sık duyarız. Genellikle babalar; aileye “ekmek” getiren, çocukların korktuğu, uzak durulması gereken, duygusal yönden çocuklarından yalıtılmış bir figür olarak tanımlanıyor. Çocukların babasından korkması, “babaya saygı” olarak anlamlandırılıyor. Bunun birçok farklı sebebi olabilir. Bu sebeplerden birkaçını babaların, kendi babalarından gördüğü ‘babalık’ figürü, otorite kurmak için kullandıkları yöntemler, annelerin aşırı koruyucu/kollayıcı tutum sergileyip çocuğun yetişmesi ile ilgili tüm rolleri üzerine alıp babayı ikinci plana itmesi veya ‘’bak babana söylerim, baban duyarsa çok kızar, babandan izin al’’ gibi söylemlerle babaya evde ceza veren, kısıtlayan bir rol biçilmesi olarak sıralayabiliriz.
Bununla birlikte toplumumuzda ‘baba’ nın önemli bir yeri vardır. İyi cömert insana ‘baba adam’, her zaman yanımızda hissettiğimiz, bir sorun yaşadığımızda imdadımıza yetişecek olan devletimize ‘Devlet Baba’ deriz… Babalık bir roldür ve ‘babalık’la ilgili toplumsal beklentiler vardır. Aslında babalar evde toplumun, toplum kurallarının temsilcisidir ve tanıklık ettiği toplumun gelenek ve göreneklerine, kendi babasından öğrendiklerine göre ‘babalık’ yapar. Bunları yapmak da hiç kolay değildir; baba böyle yaparak çocuğunun daha iyi olacağını, kendisinin daha iyi babalık yapacağını düşünüyordur. Ama çocukları için zorlu mücadeleler verirken bazı şeyleri fark edemeyebilir. Çocuğa karşı yüksek bir sevgisi var ama sevgisini dile getiremiyor, bunu nasıl yapacağını bilemiyor ya da doğru ‘babalık’ı böyle bildiği için öyle hareket ediyor. Yaptığı bu ‘babalık’ ile çocuğu toplumsal yaşama hazırlamaya çalışıyor; toplumsal roller nelerdir, nerede, ne zaman, kiminle, nasıl ve ne kadar konuşulması gerekir, toplumda saygıdeğer, başı dik, alnı açık biri olabilmek için nelere dikkat edilmesi gerekir gibi kavramları öğrenmesini sağlıyor. Bunları yaparken çocuğunun benliğini besleyen, özgüvenini geliştiren, kendini değerli ve sevilmeye layık biri olduğunu hissetmesini sağlayan, temel duygu ve inançları geliştirmesi gerektiğini fark edemeyebiliyor. Yani ‘babalık’ yapıyor ama çocuğunun birey olarak gelişimi için daha önemli olan ‘baba olma’ sorumluluğunu yerine getirmeyebiliyor.
Babanın ‘babalık yaptığı’ ama ‘baba olamadığı’ aile ortamında; topluma saygılı, insanlar ne der bilinci yüksek, kendine güveni düşük, özsaygısı gelişmemiş kişiler yetişir. Çocuğun içi hiç beslenmez; hep insanlar ne der kaygısı vardır. Çocuk emir almaya yatkın, kendi değerlerini keşfedememiş bir kişi olarak yaşar.
Babanın ‘baba olduğu’ ama ‘babalık yapmadığı’ aile ortamında; baba toplumu hiç hesaba almadan çocuk yetiştirir ve bu tür aile ortamlarından egosu şişkin, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, diğerlerini hesaba almayan, empati yoksunu, saygısız ve bencil insanlar yetişir.
Babanın hem ‘baba olduğu’ hem de ‘babalık yaptığı’ aile ortamında ise dengeli sağlıklı çocuklar yetişir. Çocuk kendine saygılı olduğu kadar içinde yaşadığı topluma da saygılı, girişimci, güler yüzlü, iş birliği yapan, hem kendine hem de diğer insanlara sağlıklı bir güven geliştirmiş birey olarak yaşar.
‘Baba Olma’ İçin Neler Yapabilir, Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
İlk olarak çocuğun sağlıklı büyüyebilmesi için “baba olan” güçlü bir babaya ihtiyacı olduğunu bilmek gerekir. Peki, bunu bir baba nasıl başarabilir? Önce kendisine nasıl babalık yapılmış onun farkına varmalıdır. Kendi iç dünyasını, içindeki çocuğu tanımalı ve o çocuğun gözüyle bakabilmeyi denemeli ve ‘’Bu yolculuğun anlamı ne? Biz birbirimiz için ne ifade ediyoruz?’’ gibi sorularla büyük resme bakmakla başlamalıdır. Kendisi olarak var olma yolculuğuna çıkabilmelidir. Çünkü yaşamında birey olarak var olan, kendini olduğu gibi kabul etmiş, kendiyle ilişkisini değerli gören, çocuğuyla ilişkisinde kendisini bir ekibin parçası olarak görebilen bir birey, ‘baba olma’ yolculuğunun en önemli ve ilk adımlarını atmış olacaktır. Babanın yapmış olduğu bu yolculuk sayesinde empati becerisi daha da gelişecek ve ‘Bu yaştaki çocuk ne düşünür? Ben böyle davranırsam nasıl hisseder? gibi soruları daha kolay cevaplayıp çocuğuyla iletişim şeklini ona göre belirleyecektir. Bu yolculuk, ayrıca babanın kendi duygularını daha iyi tanıyıp kontrol edebilmesini de sağlayacaktır. İletişimde alınan kararlarda nedenini açıklamak ve çocuğun katılımına, bireyselliğine önem vermek önemlidir. Eğer çocuk sadece biz istediğimiz için yapmak zorunda olursa birey olarak var olamaz ve asla öğrenemez. Yine çocuğunuzun, onun bireyselliğini önemsediğinizi; bilerek, planlayarak, sırf onun için bir şeyler yaptığınızı, ona değer verdiğinizi görmesi gerekir.
Baba yoksunluğunun etkileri kadar yanlış rol model olan babalar da çocuklarını olumsuz etkileyebiliyor. Bunun için kurallar koyarken ilk olarak iyi bir rol model olmaya dikkat etmek gerekir. Bazı babalar aşırı koruyucu, kollayıcı bir tavır sergileyip, çocuğa deneyimleme fırsatı vermiyor, böylelikle onaylanma ihtiyacı karşılanmayan çocuk, özgüveni eksik olarak yetişiyor. Çocuğunuzun özgüveninin yüksek olması için sergileyeceğiniz tutumları tekrar gözden geçirmek gerekir.
Eğer evde olanları, çocuğunuzla ilgili konuları en son siz duyuyorsanız, ‘’neden en son ben duyuyorum?’’ diye kendinize sormanız; erişilemez, danışılamaz ve konuşulamaz bir konumda olup olmadığınızı değerlendirmeniz lazım. Çünkü ‘baba olmak’ için, ulaşılamaz, konuşulamaz bir konumda olmamanız gerekir. Bazı babalar otoriteyi sağlamak için bilerek böyle bir rol üstlenebiliyor, hatta sevgilerini gösterdiklerinde otoritesinin sarsılabileceğini düşünebiliyor. Oysaki disiplin ve sevginizi göstermek farklı alanlardır. Birbirine engel değildir. Kararlılık, tutarlılık ve sürekliliğinizle disiplini sağlarsınız ve bunu yaparken bu sevginizi göstermenize engel değildir. Unutmayın çocuğunuzun sizin sevginize, geri bildiriminize, onayınıza ihtiyacı vardır. Babalığı bir görev gibi görmekten ziyade, tadını çıkarmak ve ondan da öğreneceğimiz birçok şeyin farkına varmak lazım. Eğer bir stres altında yaşarsanız sadece stresli bir ‘babalık’ mesleği yapmış olur ve ‘baba olma’ yolunda kendinize en büyük engel kendiniz olursunuz. Bu da hem size hem çocuğunuza olumsuz yansır.
Çocuğunuza bırakabileceğiniz en büyük miras, geriye dönüp baktıklarında gurur duyacakları bir ‘babaları olduğunu’ düşünmeleri olacaktır. Çocuklarınızın gurur duyduğu bir ‘baba olmanız’ dileğiyle tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun. Son olarak ara sıra kendimize, yıllar sonra çocuğumuza sorduklarında ‘babasını nasıl hatırlayacak’ diye sormayı unutmayalım. Hatta ilk olarak şimdi sormaya ne dersiniz? Siz ‘baba olabildiniz’ mi, yoksa sadece ‘babalık’ mı yaptınız? Belki de şimdiden kendi iç dünyanızda bir yolculuk yapmaya çıkmış ve içinizdeki çocuktan ‘baba olma’ tüyoları almaya başlamışsınızdır.