İnsanlar yapamadığı bir şeyle karşı karşıya kaldığında bütün güçlerini o işten kaçmak için harcarlar. Mesela biz yetişkinler, yapamadığımız bir işi sevmeyiz. Geçim derdinden o işe gitmek zorunda kalsak da bir an önce o sevmediğimiz işi değiştirmenin yollarını ararız. Çünkü yapamadıkça kendimizi kötü hissederiz, özgüvenimiz zedelenir. Zaten yapamadığımızda bir süre sonra biz işi değiştirmesek de muhtemelen bizi o işten alırlar. Hal böyle olunca öğrencilerin yapamadıkları bir dersle hiç muhatap olmamaya çalışmaları, bütün güçleriyle o dersi çalışmayı reddetmeleri de aslında çok normaldir. Peki, herhangi bir dersi özellikle de matematiği yapamama durumu neden kaynaklanmaktadır?
Hayattaki bütün meslek ve iş gruplarına baktığımızda o işi yapan uzmanların iki prensibi uygulayarak uzmanlık yolunda ilerlediğini görürüz: Birincisi adım adım ilerlemek, yani işin en küçük aşamasından başlayarak her bir aşamayı öğrendikçe diğer aşamaya geçerek ilerlemek. İkincisi ise her aşamanın içinde bizzat aktif olmaktır.
Burada birinci prensip olan adım adım ilerlemek, aslında zaten hayatın gerçeğinde olan bir şey. Bir marangoz, bahçıvan, aşçı, tamirci işi öğrenmeye en baştan başlar, yani işin en basit kısımlarından. Ustaları da her bir aşamayı öğrendiklerini görmeden onları diğer aşamaya geçirmezler. Önceki aşamaları yapamadan zaten ileriki aşamalara doğal olarak geçemezler. Çünkü ileri aşamalar, temel aşamaları da içerisinde barındırıyordur. Örneğin daha soğanın pembeleşmesini bilmeyen ya da tam yapamayan bir aşçılık öğrencisi, imambayıldı yapma aşamasına geçemez. Başka bir örnek; vida ve aletleri tam olarak bilmeyen ve kullanamayan bir tamirci çırağı karmaşık tamirlere geçemez. İşin doğalında öğrenciyi ölçme ve eğer henüz yeteri kadar öğrenmediyse öğrenene kadar diğer aşamalara geçirmeme vardır. Aslında bütün mesleklerin kendi içinde çırağı, her aşamada ölçme-değerlendirmesi vardır.
Gelelim matematik derslerine ve matematik sevgisine. Ülkemizdeki matematik öğrenimlerinde ilk sıkıntılar birinci prensip olan adım adım ilerlemek ve her aşamayı tam öğrenmeden diğer aşamaya geçmemek kısmında başlıyor. Çünkü daha ilkokuldan başlayarak öğrenciler anlamadıkları konular olmasına rağmen, okul ilerlediği için ve sınıf geçme aileler için çok önemli olduğundan sınıflar geçiliyor, ancak maalesef eksikler olduğu yerde kalıyor. Yıllar ilerledikçe ileri sınıflardaki konular tam öğrenilmeyen temeldeki konuları içerdiği için, temel matematik eksiklikleri yüzünden, öğrenciler maalesef yeni konuları da öğrenememekte ya da eksik öğrenmekteler. Yani aslında işin temelinde, normalde çok küçük olan konu eksiklikleri o aşamada fark edilip düzeltilse çok az eforla halledilebilecek bu problem, maalesef daha çok büyümektedir. Eğer daha başta eksikler fark edilip düzeltilse bunun en büyük artısı, öğrencide “anlamıyorum, yapamıyorum” duygusu oluşmadan, soruları anlayarak yapabilmeyle gelen başarı duygusunu sağlayarak onun ilerlemesinin sağlanmasıdır. Böyle olduğunda öğrenme zinciri hiç kopmamış olacak ve ilerleyen konular da aynı şekilde öğrenileceği için öğrenci hiç sorun yaşamadan derslerinde başarıyla ilerleyecektir.
İşte hayatta bir işte ustalaşma yolculuğunda herhangi bir aşamayı tam öğrenmeden doğal olarak diğer aşamaya geçememe durumu maalesef matematik öğrenim hayatlarında olmadığından öğrenciler eksikleriyle diğer sınıflara geçiyorlar. Bu problem sınıflar ilerledikçe konu eksiklerinin birikmesine ve yeni konuları anlayamama problemlerine sebep olmaktadır. Bundan dolayı çocuğumuzda matematik konularını anlayamama ve soruları yapamama başlar başlamaz hemen harekete geçmemiz ve anlayamadığı yerleri anlamasını sağlamamız çok önemlidir. Ne kadar küçükken yakalarsak o kadar az eforla bu problemin önüne geçmiş oluruz. İlerleyen sınıflarda da tabii ki halledilebilir ancak daha fazla efor gerekir.
Temeldeki eksiklikler henüz tam öğrenilmeden yeni konularla karşılaşmak ve bu süreç ilerledikçe anlayamama-yapamama duygusunun pekişmesiyle öğrencinin matematiği hiçbir zaman yapamayacağını zannetmesi. Günümüzde maalesef öğrencilerin ana problemi budur. Halbuki aslında bu işin çözümü çok basit: Öğrencilerin eksiklerini matematiği ilk öğrendikleri zamana kadar tespit etmek ve ilk anlama zincirinin koptuğu yerden itibaren onların anlayabileceği-yapabileceği egzersizlerle öğretmek. Bizim de yaptığımız budur. Bundan dolayı okul ve dershanesinin haricinde, özel öğretmenlerden ders aldığı halde matematiği hiç yapamayan ve sevmeyen öğrenciler bize geldiklerinde, daha önceki tüm kötü deneyimlerine rağmen, daha ilk derslerden itibaren anlayabilme-yapabilme duygusunu yaşayabilmekteler ve bu onları çok şaşırtmaktadır. Bu, çok büyük bir başarı ve mucize gibi görünmektedir. Olan sadece ne yapacağını çok iyi bilen, çok tecrübeli bir ekibin öğrenciyi çok detaylı bir şekilde analiz etmeleri ve sonrasında tamamen öğrenciye özel ustalıkla hazırlanan bir programı uygulamalarıdır.
Aslında yapılan, öğrenmenin doğasını matematiğe uygulamaktır. Öğrenme zincirinin nerede koptuğunu bulmak, kopan yerle ilgili öğrencinin anlayabileceği örnekleri kullanmak, öğrenme sürecinde mutlaka öğrenciyi aktif kılmak ve sonrasında da öğrenip öğrenmediğini ölçmek ve tam öğrenme gerçekleştiyse diğer aşamaya geçmek. Aslında Matematik Röntgeni’nin ana şifresi bu maddelerden ibaret. Ve herhangi bir konuyu öğrenmenin adımları da bunlardır.
Son olarak öğrencilerimizin durumlarını fark etmemiz için velilerimize birkaç cümle yazmak istedim. Şöyle bir tablo hayal etmenizi istiyorum: Matematiği yapamıyorsunuz, okulda anlatılanı anlayamıyorsunuz ve verilen ödevleri yapamıyorsunuz. Dershane-özel hoca vs. çeşitli özel yardımlar alıyorsunuz. Maalesef bu yardımları aldığınız kurumlarda da anlatılanları anlamıyorsunuz. Farklı özel hocalar değiştiriliyor hala anlamıyorsunuz. Elinizden geleni yapıyorsunuz, hocaların verdiği ödevleri yapmaya çalışıyor hatta ekstra kitaplardan sorular çözmeye çalışıyorsunuz, videolar izliyorsunuz ama anlayamıyorsunuz ve her seferinde moraliniz daha da bozuluyor. Üstüne büyükleriniz o kadar masrafa girdiği için onlara da mahcup oluyorsunuz ve ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Bu psikoloji insanı çıkmaza sokar ve doğal olarak matematiği bütün güçleriyle reddetmeye iter. Ebeveynlerin gözünde kötü olmak ise onlarda büyük yaralar açar. Maalesef birçok öğrencimiz bu duyguları yaşıyor. Bu durumda çocukların üstüne gitmek ve hele matematiği yapamamalarıyla onları değerlendirmek, farkında olmadan ileriki yaşamlarında onları özgüvensiz hissettirecek birçok tohum atar.
Umarım bütün aileler, öğrenciler hem okulda hem iş dünyasından öğrenmek istedikleri konularda öğretmenin ehli olan kişi ve kurumlarla karşılaşırlar…