“BENİM ASIL KİŞİLİĞİM ÖĞRETMENLİĞİMDİR; BEN MİLLETİN ÖĞRETMENİYİM…”
Tarih, ona Türk yurdunun Türk milletine yeniden vatan yapılmasında kurtarıcı lider rolünü vermişti. Fakat onun en büyük tutkusu öğretmenlikti.
İstiklal Savaşı’nın ortasında ilk maarif kongresini toplamış, bu toprakların çocukları için planlar yapmaya başlamıştı. Onurlu ve mutlu bir yaşam için sadece istiklalin değil, istikbalin de kazanılması gereğinin farkındaydı.
Gördüğü kıvılcımları alevlere dönüştürebileceğinden emindi. Çünkü kendisi, bir çocuğun eğitimle, bilim ve insanlık tarihinden aldığı ilhamla kendisini geliştirerek, ülkesini ve hatta dünyayı etkileyebileceğini yaşayarak ispat etmiş bir yetimdi. Hayatının her döneminde eğitim vardı ve kız çocuklarının da eşit eğitim almasını isterdi. Toplumun gelişmesinde eğitimin ne denli önemli olduğunun bilincindeydi.
Onun önderliğinde farklı programlar uygulayarak ikiliğe yol açan mektepmedrese ayrılığına karşı tüm eğitim kurumları birleştirildi (1924), karma (kız-erkek karışık) eğitime geçildi (1927-1928 eğitim yılından itibaren), Türkçenin ihtiyaçlarına cevap veremeyen Arap harflerinin yerine Latin alfabesine dayalı Türk alfabesi kabul edilerek okuryazarlığın artırılması hedeflendi (1 Kasım 1928).

KARA TAHTANIN BAŞINDA ÖĞRETMENLİK
“Benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir; ben milletimin öğretmeniyim… Eğer Cumhurreisi olmasam, Maarif Vekilliğini almak isterdim…” diyen Atatürk, 24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri Talimatnamesi’nde kabul edildiği gibi milletin başöğretmeni oldu. O artık gerçekten de milletin öğretmeniydi. Başöğretmen Atatürk, Tekirdağ’dan başlayarak Çanakkale, Karadeniz ve Orta Anadolu’yu dolaşarak okullarda, meydanlarda, kahvelerde kara tahtanın başında öğretmenlik yaptı.

EĞİTİM BİLİME DAYANMALI
Elinde tebeşir, halka okuma yazma öğretti. Öğretmenlere çok değer verdi. Her fırsatta okulları gezip, derslere girdi. Çocukları çok sevdi ve eğitimde çocukluk döneminin değerini bildi. Ders kitapları yazdı. Her yerde ve her zaman eğitme ve öğretme amacını güttü, halka ve öğretmenlere seslenişleri yanında, sofraları ve özel sohbetleri de öğreticiydi. Öğretirken karşısındaki hedef kişi veya topluluğun yaş, meslek, sosyal durum gibi özelliklerini göz önünde bulundurdu. Örneğin 15 Eylül 1928’de Sinop’ta arabacı Bekir Ağa’ya yeni harfleri öğretirken önce at ve ot kelimelerini öğretti. Çok açık, anlaşılır ve inandırıcı konuştu, konuşmalarında ve açıklamalarında araç gereç kullandı, krokiler çizdi. Öğretim ve eğitim yöntemi olarak, takdir, teşvik, uyarı, eleştiri ve kesin isteklerde bulundu, tüm bunları yerli yerinde ve beraberce uyguladı. Çok okudu ve okuduklarından çevresindekileri ve toplumu yararlandırmaya özen gösterdi. Ona göre eğitim bilime dayanmalı ve işe yarar ürünler sağlamalıydı.
24 Kasım 1934’te Türk milleti Mustafa Kemal’e Atatürk soyadını verdi. 1981’de “24 Kasım” “Öğretmenler Günü” olarak kabul edildi. 24 Kasım hem “Başöğretmen” hem de “Atatürk” demekti.
Kaynak: Yasemin, I.Ş.I.K. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN EĞİTİMCİ KİŞİLİĞİ VE “BAŞÖĞRETMEN” UNVANI. Avrupa Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 7(1), 173-196