Matematik, “Bilim, bilgi ya da öğrenme” anlamına gelen Eski-Yunanca (máthema) sözcüğünden türetilmiştir ve matematikçi ise (mathematikós) “öğrenmekten hoşlanan” anlamına gelir,
Felsefe sözcüğünün Yunanca aslı Philosophía’dır ve iki ayrı sözcükten oluşur. “Philo” sevgi anlamına gelir; “Sophía” ise “bilgelik” anlamındadır. “Philosophia” bilgelik sevgisi demektir. “Philosophos (filozof) da “Bilgeliği seven”, “Bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen” dir.
Bir yanda doğru sorular sormayı daha değerli gören ve akıl yürütme biçimleriyle insanı ve doğayı anlamaya ve açıklamaya çalışan felsefe, diğer yanda herkesin kabul edeceği kesin sonuçların peşinden koşan ve olgusallığa dayanan matematik. İlk bakışta bir araya gelmeleri güç gibi görünse de tarih boyunca felsefe ile matematiğin birbirlerini geliştiren ve zenginleştiren yakınlıklarına tanıklık ediyoruz.
GERÇEKLİK VE HAKİKAT
Şöyle ki; M.Ö. 6. yüzyılda yaşayan Thales, ilk filozof olarak adlandırılmasının yanında özellikle geometri çalışmaları, kullandığı tümdengelim yöntemi ve matematiğe deneysel olarak doğrulamaya dayanmayan akıl yürütmeye dayalı, soyut ispatı kazandırmış olmasıyla Yunan matematiğinin kurucusu sayılır. Aynı dönemlerde kendi adını taşıyan teoremiyle tanıdığımız Pisagor, matematiksel bilgi ve düşünme tarzının evren ve doğayı anlamada büyük katkılar sunacağını düşünmekteydi. Ona göre gerçeklik ve hakikat ancak matematiksel ilişkiler ve sayılarla ifade edilebilirse anlaşılabilirdi.
DAHA SİSTEMLİ, DERİNLİKLİ, ÖLÇÜLEBİLİR VE KAVRAMSAL BİR BOYUT
Thales ve Pisagor’un matematikle kurduğu bu yakın ilişki tarihsel açıdan önemli bir sonucu beraberinde getirmiştir. Herodot’a göre matematik ilk olarak Nil Nehri’nin taşmasından dolayı kaybolan sınırları tekrar oluşturmak için çiftçiler tarafından kullanılmış ve uzunca bir dönem doğadaki değişimi, tarımdaki hesaplamaları yapmak, astronomik olayları tahmin etmek gibi insanların gündelik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir amaç taşımıştır. Bu dönemde pratik amaç ve daha çok deneysel bir kimlik taşıyan matematik anlayışı, Thales’le başlayan ve eski Yunan dönemi filozoflarının düşünceleri ve çalışmalarıyla daha sistemli, derinlikli, ölçülebilir ve kavramsal bir boyuta ulaştı.
“HER KİM Kİ GEOMETRİCİ DEĞİLDİR, İÇERİYE GİRMESİN”
Hayatın tüm alanındaki tartışmalara ve sorunlara ancak matematiksel ve bütünsel bir bakış açısıyla çözüm bulunabileceğine dair bu anlayış sonraki dönemde Platon’un akademisinin kapısına yazdırdığı “her kim ki geometrici değildir, içeriye girmesin” ifadesiyle daha bir anlam bulmuştur. Platon İlkçağ’ın ve felsefe tarihinin ilk sistematik filozofudur ve aslında bu sözüyle felsefe ve matematiğin ancak akıl yoluyla kavranabileceğini ve her ikisinin de yaşamın her alanında ve anında yer aldığını belirtmektedir. Platon’un akademisinde yetişen ilk ve önemli felsefeci ve matematikçilerden biri de Öklid’dir ve adı neredeyse geometri ile özdeşleşmiştir. Horasan’da doğan ve İslam Dünyası’nın en büyük bilginlerinden biri olan Harezmi de matematik ile felsefe arasında verimli ilişkiden yararlanarak coğrafya, astronomi, trigonometri gibi birçok alanda önemli çalışmalar yürütmüştür. Cebir ve algoritmayı keşfeden ve sıfır rakamını ilk açıklayan Harezmi’nin çalışmaları ve kitapları 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
EVRENSEL MATEMATİĞE BİR ÇAĞRI
Yetkin bilgi ve hakikat arayışında zaman ve uzamın üstünde bilgiler sunması, çok yönlü ve bütünsel düşünme biçimine sahip olması matematiği hep felsefenin en önemli ve sadık yol arkadaşı yapmıştır. Modern felsefenin ve Kartezyen düşüncenin kurucusu Descartes, matematiksel çıkarımlardan ve prensiplerden yola çıkarak oluşturduğu felsefesini akılcı bir temele oturtmuş, doğruluğu tartışılmaz bilgilerin var olduğunu ve bu bilgilere ancak düşünce yoluyla akılla ulaşılabileceğini savunmuştur. Ünlü sözü “Düşünüyorum o halde varım” akla ve onun ürünü olan evrensel matematiğe bir çağrı niteliği taşımaktadır. Çünkü Descartes tüm eserlerinde matematiğe hayranlığını dile getirmiş ve Tanrı’nın varlığının matematiksel ispatının mümkün olduğunu savunmuştur.
FELSEFE – MATEMATİK İLİŞKİSİNE YENİ BİR BOYUT
Felsefenin bir başka sistem kurucu filozofu Kant, hem kendinden önceki bilgi birikimini sorgulayarak hem özgün düşünceleriyle felsefe – matematik ilişkisine yeni bir boyut katmış, daha doğru ifadeyle matematiksel önermelerin varlığı ve geçerliliği sorununa aradığı cevaplarla matematik felsefesi olarak adlandırabileceğimiz alan için önemli katkılar sunmuştur. Bu arayışla Kant, felsefe tarihi boyunca bilginin kaynağını duyuma dayandıran ‘Deneyciler’ ile zihin ve düşünceye dayandıran ‘Akılcılar’ arasında bir uzlaşı sağlamaya çalışmıştır. Kant’a göre matematiksel tüm önermeler, düşünceler ve savlar duyumlardan kaynağını alıp, akıl tarafından işlenerek anlam kazanabilirler.
MATEMATİK ÇOK ÖNEMLİ BİR YER İŞGAL EDİYOR
Konunun genişliği ve yerimizin darlığı nedeniyle filozofların matematiğe bakış açılarıyla ilgili bir kısa kesit sunmaya çalıştık. Tarihe bakıldığında ciddi bir felsefe uğraşısı içinde olan tüm filozofların başta matematik olmak üzere diğer alanlarla da ilgilendiği söylemek mümkündür. Wilhelm Leibniz, Blaise Pascal, Bernard Bertrand Russell, Alfred North Whitehead, Henri Poincare, Gottlob Frege, Kurt Gödel, Ludwig Wittgenstein gibi birçok önemli isim hem matematikçi hem de filozof olarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir ve birçoğunun düşünce sistemlerinde matematik çok önemli bir yer işgal etmiştir. Uzun yıllar boyunca farklı isimlerin uğraşlarıyla biriken felsefe ve matematik deneyimi günümüzde “Matematik Felsefesi” adı altında varlığını ve gelişimi sürdürmekte, yeni boyutlarıyla heyecan verici yolculuğuna devam etmektedir.
FİLOZOFLARIN MATEMATİĞE ÖZEL İLGİ DUYMALARINI NEDENİ NEDİR?
Sona yaklaşırken aklımıza gelen anlamlı ve zor şu soruyu sormamız gerekiyor; Filozofların matematiğe özel ilgi duymalarının nedeni nedir? Soruya cevap vermeden şunu bilmemiz de faydalı olacaktır; felsefe ile matematik yakın ilişki içinde olan, birbirlerini besleyen alanlar olmakla beraber kendilerine özgü soruları, yöntemleri ve farklı bakış açıları olan bilgi üretim biçimleridir. Her ikisinin de insanın dünyayı anlama ve anlamlandırma çabalarının ilk dönemlerinde doğmaları ve gelişim aşamalarında hep yollarının kesişmesi onları birlikte büyüyen kardeş yapmıştır dersek yanlış olmayacaktır. Ayrıca genel-geçer bir doğruluk iddiası taşımayan felsefe, maddi dünyanın bilinmesi konusunda matematiğin sunduğu önermelerden faydalanarak bir anlamda kendini ve sistemlerini sınama şansı bulmuştur. Aynı şekilde matematik felsefenin sınır tanımayan, ufuk açıcı sorularıyla hem kendini sorgulamayı ve geliştirmeyi sağlamış hem de insanlığın üretim ve yaratıcılık lokomotifi olan bilimin merkezine kendini konumlandırma şansını elde etmiştir.